Bu haftanın “ Geçmişle Sohbet” köşesinin konuğu, Eskil Şavel Yaylası’ndan Alaattin Boztoprak amcamız oldu. Sohbetin sonunda, kendi yazdığı şiirleri bizlerle paylaşan ve ud çalan Alaattin Amcamız en renkli “Geçmişle Sohbet” misafiri olarak öne çıktı. İşte Alaattin Amcamızla yaptığımız o hoş sohbetin tam metni.
Öncelikle seni tanıyalım Alaattin Emmi.
Ben çocukluğumdan beri bu yaylada kalırım. Babamgil, üç gardaşlar bu yaylayı zamanında almışlar; ondan beri biz buradayız. Gençliğimiz çobancılıkla, çiftçilikle el kapısında gezdi. Sonra o çobancılığı, çiftliği Allah bize nasip etti, biz çoban, çiftçi çalıştırdık. İki oğlum var, biri Aksaray’da diğeri Konya’da; birde kızım var o da Hollanda’da yaşıyor. Yaşım 61, 2009’dan beri hayvancılığı bıraktım; az bir şey tarım yapıyoruz. Ufak tefek ud çalarım, cümbüş çalarım, saz çalarım, şiir yazarım. Yaşantı bu şekilde geçip gidiyor.
O zaman size tarımla ilgili soru soralım Emmi. Geçmiş dönemin tarımıyla, şimdi ki dönem tarımın farklı ne?
Eskiden burada baraj vardı, hatta bizim buralar bu evin olduğu yerler bildiğin bataklıktı. Köylü toplanır, bir dönümü olanda, 10 dönümü olanda baraja kanal temizlemeye gider; tarım arazilerini sulardı. Ama sonra su gitti, tarım neredeyse bitti. Bu bölgede maalesef yeraltı suyu da yoktur. Bu yüzden şu an için, tarımdan doğru düzgün bir kazanç elde edemiyoruz. Hatta bu sene, pancar çiftçiyi çok yordu. Ben kendi şahsıma söylüyorum, artık su işini bırakmayı düşünüyorum.
Bu bölgenin insanlarıyla yaptığımız “Geçmişle Sohbet’lerde özellikle Böğet’in barajı ve doğası hakkında soru soruyoruz. Çünkü şimdiki nesil, ben dâhil o barajın olduğu bölgeyi boz kurak bir arazi olarak biliyoruz. Ama o bölgede bir zamanlar, çeşit çeşit kuşlar, otlar, böcekler varmış. Sizin hatırladığınız hayvan türlerinde neler vardı?
O zaman burada rengarenk çiçekler, her çeşitten otlar, bin bir çeşit kuş türleri, balıklar, yılanlar vardı. Suyun olduğu yerde hayat vardır ama su gidince bu hayatın hepsi de suyla birlikte gitti. Biz çocukken, çobanlık yaptığımız dönemde, çobanların giydiği kepenekle kendimizi kamufle edip, değnekle ördek avlardık. Yeşil ördek, kıl ördek, angut, kaz, turna, leylek, balıkçıl ne ararsan vardı. Az önce de dedim, bizim bu bölge bataklıktı; burayı zaman zaman su basardı. Sular çekildiğinde de balıklar kalır bizde onları toplardık. Olta yapardık, olta barajın olduğu bölgeye gidip balık avlardık.
Ama suyun faydası sadece bunlar değildi. O barajda iki değirmen çalışırdı. İki değirmen de Böğet’in içinde burada vardı. Bir tane de Mehmet Beyli’de vardı; 5 tane değirmen barajın suyuyla çalışırdı. Bu değirmenler de hep birbirinin suyuyla çalışırdı. Birinci değirmenden başlayıp , son değirmene kadar su tahliye edile edile gelirdi; en sonsa su Tuz Gölü’ne dökülürdü.
Eskil’de efsane şeklinde anlatılan olaylar vardır. Bunlardan birisi de Böğet’in höyüğüdür. Sizin, Böğet’in höyüğü hakkında bildiğiniz bir şeyler var mı?
Höyük ve camisi, Bizans’tan kalma deniliyor. Zaten cami, kiliseden camiye çevrilmiş bir yapı. Hatta camiye çevrildikten sonra kilisenin doğu tarafındaki duvarlarında taşa kazınarak yazılan yazılar vardı; köylü onları tek tek kazıdı cami duvarında bu tür şeyler doğru değil diyerek. Höyükten, Aksaray’dan çok istifade eden oldu. Burada bir dönem, höyüğü kazmak yasak falan değildi, herkes kafasına göre kazardı. O dönemlerde, köylüler Aksaray’da Saatçi Fikri denilen birisine bir put götürüp satmışlar. Atıyorum, 10 liraya sattılarsa o da İstanbul’da onu 100 bin liraya vermiş. Genellikle, kadınların eskiden kullandıkları bir alet olan, ip eğrilen ağırşak gibi bir şey çıkardı höyükten. Şimdi yasaklandı, kazmak, eşelemek. Eskiden höyüğe çıkmaz bir zevkti ama şimdi höyüğe çıkan bile yok.
Eskiden höyüğün çevresinde bekleme kuleleri vardı askerler için ama sonrasında çoğu oraları tarla yaptığı için hiçbir şey kalmadı. Hatta benim tahminim, Böğet’in böyle çukur şeklinde olmasının sebebi de, oralardan toplanan toprağın höyüğün üzerinde biriktirilmesi.
Eski dönemlerde, sıklıkla kullanılan ama şimdilerde hiçbir kullanımı olmayan alet ve edevatlar neler Alaattin Emmi?
Bu alet edevatlar daha çok tarımda kullanılırdı, şimdi çoğu şey motora ve otomatiğe geçtiği için unutuldu. Atlarlar kırım makinesiyle; ekin biçerdik. Kırım makinesi şöyleydi, tekerinde çarkı vardı; o çark bıçakları çevirirdi. At gittikçe ekip de biçilirdi. Sonra arkasında birisi olurdu; bunları destek yapardı, onları tırmıkla toplar harman yeri yapardık ve tinas atardık. Tinasta şu, rüzgârın çıkmasını beklersin; rüzgar çıkınca da yabayla savurursun, denesi bir yere düşerdi, sapı diğer yere. Hatta o zaman da şöyle bir batıl inanç vardı. Rüzgar çıkmadı mı, anadası küreği toprağa dikerdik; gömleği asardık, rüzgarın çıkmasını beklerdik.
Bu harman bir ay, iki ay sürerdi. Harman düvenle yapılırdı. O zaman bir iki ay süren iş, şimdi bir gün sürüyor. Çünkü kullanılan aletler gelişen teknolojiyle hep değişti.
Ş an hiç olmayan kerpiç kalıbı vardı mesela. Tahtadan kare bir kalıp yapan, ortasına istavruz deriz ondan koyarsın, onunda bir tarafı 10 santimse diğer tarafı 20 santim olurdu. Ona göre çamurunu doldurur kerpiç keserdik; şimdi hepsi brikete döndüğü için hiç kerpiç kesme kalıbı yok.
Lastik ayakkabı vardı eskiden, çarık vardı. Çarıkta şuydu, komşunun atı öldü mesela; o atın derisini yüzer satardı. Bizde o atın kafasının derisini yüzer; ayağımıza çarık yapardık. Ayağının altına da ot koydun mu ayağın pamuk gibi olurdu. Eski çoraplar yündü. Tek milli, beş milli diye kadınlar tarafından ortada bir çırayla örülürdü. Şimdi ben bayağıdır görmüyorum o çoraplardan.
Arabacı işliği vardı mesela, bir dönem çok giyilirdi. Hiç döğmesi olmazdı. İki yakasının ortasında br bez ve ip olurdu, onu balardın, hepsi bu.
Eski dönemlerde yapılan meslekler nelerdi Alaattin Emmi?
Nalbantlık vardı, atların ayağına nal yapılırdı. O dönem, şimdiki gibi araba yoktu. Taşıt attı, araba at arabasıydı. Doğal olarak ona göre de meslekler vardı. Onu herkes yapamazdı. Biz kendimiz yapardık ama çoğu kişi nalbanda yaptırırdı. Onun sunduras diye bir aleti vardı. Onla atın ayağını sıyırırdın, sonra da üç köşesine çivi çakardın. Kerpetenle uçlarını keserdin, kalanını eğdin mi tamam olurdu.
Hasır örülürdü, çuval örülürdü. Bunlar da eskiden yapılan mesleklerdendi.
Daha önceki dönemlerde, bir yokluk ve istediğim şeye ulaşamama durumu varmış. Buda aslında insanlar arasın bağ kurmuş. Bugün, istediği her şeye kendi başına ulaşabilen halk birbirinden uzaklaştı diyebiliriz. Eski dönemlerde, bu tür ihtiyaçların insanları birbirine yaklaştırmasına ne örnek verebilirsiniz mesela?
Bunu okuyalar yanlış anlamasın ama eskiden her türlü giyim, kuşam ortaktı. Benim yeni elbisem var mesela, düğüne giden benim elbisemi ayakkabımı ödünç alırdı. Öyle şimdiki gibi herkeste yeni elbiseler yoktu. Elbiselerin her tarafı yama olurdu. Dize yapılan yamaya süvarilik derlerdi hatta birbirimizle övünürdük benim yama iyi olmuş senin yama kötü olmuş diye. Şimdi ufacık bir şey oldu mu hemen atıyoruz elbiseleri ama eskiden öyle bir şey yoktu.
O zamanlar, bir bizim köyde cami vardı mesela. Yazır’da, Akgöl’de, Şabanlı’da, Yeşiltömek’te cami yoktu. Bayram namazı için herkes bizim köye gelirdi. Namaz çıkışında da, gelen misafirleri evlerine götürmek için köylü birbiriyle yarışırdı. Şimdi her köyde cami var, hiçbir evde misafir için böyle yemek hazırlanmıyor neredeyse.
Alaattin Emmi, bu güzel sohbet için teşekkür ediyoruz. Allah sana hayırlı ömürler versin.
Yorum yazarak Tuz Gölü Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Tuz Gölü Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Tuz Gölü Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Tuz Gölü Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Tuz Gölü Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Tuz Gölü Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Tuz Gölü Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Tuz Gölü Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.